İNSANİ YETİLERİN ÖTESİNDE
Leonardo da Vinci (1452-1519) gelmiş geçmiş en çok yönlü dâhilerden biriydi. Ressam, mimar, müzisyen, matematikçi, mühendis ve mucit olan da Vinci, ‘Rönesans adamı’nın beden bulmuş haliydi. Onun hayatı ve eserleri sonraki kuşaklar için sonsuz bir hayranlık kaynağı oldu. İnsanları en çok etkileyen şey, başarısının muazzam kapsamıydı. Geçmişte, Leonardo’ya esas olarak sanatı ve sanat kuramına katkısı nedeniyle hayranlık duyuluyordu. Onun bilime olan katkısı modern zamanlardaki bir yeniden keşiftir.

LEONARDO: TOSKANA 1473

UFFİZİ GİRİŞİNDE LEONARDO HEYKELİ
Bir hukukçu ile bir köylü kadının gayri meşru oğlu olarak dünyaya gelen Leonardo, Toskana’nın bir köyünde doğdu ve kariyerine ressam Verrocchio’nun Floransa’nın önde gelen atölyesinde başladı. Başyapıt üretme kapasitesine sahip bir atölyede genç Leonardo, dökümhane işi ve diğer metal işlerinin teknik sırlarıyla tanıştı. Ve nü modellerle çalışmalar yaparak resim sanatını öğrendi.

LEONARDO: GİNEVRA DE BENCİ 1478-80
Leonardo’nun ilk çalışmalarından biri olan Ginevra De’ Benci’nın portresini Verrocchio’nun yanında çıraklık yaptığı sırada tamamlandı. Oldukça geleneksel olmasına rağmen Benci’nin bu tablosu, kadının kıvırcık saçları gibi, sadece Leonardo’nun başarabileceği detaylar içeriyor.

LEONARDO: LEDA VE KUĞU 1510-15
Yunan mitolojisinde Leda, Sparta kralı Tyndareus’un karısıdır. Leda, kuğu kılığına girip bir kartal tarafından izlediği iddasıyla kensini kollarına atan Zeus tarafından baştan çıkarılır. Aynı günün gecesi Leda kocası Tyndareus ile de yatar ve bu birlikteliklerden iki çift ikizi olur: Helen (daha sonra Truva’nın güzel Helen) Clytemnestra, Castor ve Polydeuces. Bunlardan hangilerinin ölümlü kral Tyndareus’un, hangilerinin Zeus’un soyundan geldiği, dolayısıyla da yarı ölümsüz olduğu anlatılar arasında tutarlı değildir. Ayrıca hangi çocuğun hangi yumurtadan çıktığı da belirsizdir. Castor ve Polydeuces’in bazen ikisi de ölümlüdür, bazen ikisi de ilahi. Tutarlı tek bir nokta, eğer içlerinden sadece biri ölümsüzse, o da Polydeuces’tir. Homeros’un İlyada’sında ise Helen Truva’nın surlarından aşağıya bakarken neden erkek kardeşlerini Akhalar arasında görmediğini merak eder. Anlatıcı, onların ikisinin de çoktan öldüğünü ve anavatanları Lacedaemon’a gömüldüklerini belirtir ve böylece en azından bazı eski kaynaklarda her ikisinin de ölümlü olduğu öne sürülür.
Leonardo bitki ve hayvanları inceledi, perspektif optiği ve renklerin kullanımı konusunda kapsamlı bir eğitim aldı. Üstün yetenekli bir çocuk için aslında bu eğitim fazlasıyla yeterliydi. Ancak Leonardo yetenekli bir çocuktan daha fazlaydı, güçlü zekası sıradan ölümlülerde her zaman merak ve hayranlık uyandıran bir dahiydi.
Öğrencileri ve hayranları tarafından özenle saklanan eskizleri ve not defterlerinden bugün bizler de Leonardo’nun zihninin geniş kapsamını ve inanılmaz üretkenliğini biliyoruz. Bilginlerin antik yazarların otoritesine güvendiği bir dönemde Leonardo, okuduklarını kendi gözleriyle sınamadan asla kabul etmedi. Doğada onun merakını uyandırmayan hiçbir şey yoktu. Leonardo otuzdan fazla cesedi inceleyerek insan vücudunun sırlarını keşfetti.

LEONARDO: ANATOMİK ESKİZLER

LEONARDO: BİR ERKEĞİN BOYNU VE OMUZLARI
Detayların büyük önem taşığı ve çizimin her yanında önemli notlar bulunan tipik bir da Vinci anatomi taslağı.. Leonardo, çocuğun rahimdeki büyümesinin gizemlerini inceleyen ilk kişiydi. Kayaların ve bulutların şekillerini, atmosferin uzaktaki nesnelerin rengine etkisini, ağaç ve bitkilerin büyümesini düzenleyen yasaları, seslerin uyumunu araştırmış, yıllarını uçan bir makine tasarlamasına yardımcı olmak için böceklerin ve kuşların uçuşunu gözlemleyip analiz ederek geçirmişti. Çağdaşları ona tuhaf bir yaratık olarak bakıyorlardı. Prensler ve generaller onu askeri mühendis olarak kullanmak istiyorlardı. Kendi icat ettiği mekanik oyuncaklarla arkadaşlarını eğlendiriyor, büyük bir sanatçı olarak takdir edilip muhteşem bir müzisyen olarak aranıyordu. Ancak çok az kişi onun fikirlerinin önemini veya bilgisinin boyutunu fark edebilmişti. Bunun temel nedeni de Leonardo’nun yazılarını hiçbir zaman yayınlamamasıydı.
Leonardo solaktı ve sağdan sola yazabiliyordu. Kendi keşiflerinden, fikirlerinin sapkın bulunmasından korkmuş olması mümkündür. Yazılarında “Güneş hareket etmiyor” şeklindeki bir ifadeye rastlıyoruz. Anlaşılan Leonardo, daha sonra Galileo’ya büyük sıkıntı getirecek olan Kopernik’in teorilerini önceden tahmin etmişti.

LEONARDO: KAKIMLI KADIN 1483-90

LEONARDO: MADONNA LİTTA 1490
Leonardo çoğu zaman görevlerini yerine getiremiyordu. Bir tabloya başlar ve onu yarım bırakırdı. Çok yavaş çalışıyordu. Tamamen tatmin olmadığı sürece çalışmasını sunmayı reddediyordu ve bu da onun için nadir görülen bir olaydı. Çağdaşları, bu olağanüstü dehanın, Floransa’dan Milano’ya, Milano’dan Floransa’ya, sonra Roma’ya ve son olarak da 1519 yılında öldüğü Fransa’ya taşınarak zamanını huzursuzca boşa harcamasından üzüntü duyuyorlardı. Bu koşuşturmalar sırasında Leonardo’nun 1500 yılında Floransa’ya geri dönmeden önce tamamladığı ve zamana karşı direnci artar ümidiyle farklı boyalar kullandığı Madonna Litta, onun bu beklentilerini boşa çıkaracaktı.

LEONARDO: MÜJDE 1473-75
Bu kutsal sahne, Floransa’daki bir sarayın bahçesinde, arka planda dağların, suyun ve gökyüzünün yarattığı büyülü ve gerçek dışı atmosferde, Leonardesk bir manzarada geçiyor. Kendine özgü bu geri planın ötesinde, onun sanatsal kimliği, Bakire ile meleğin giysilerinin dökümlü güzel kumaşlarında ve Meryem’in bukleli saçlarında adeta imzası gibi kendini dışa vuruyor.

LEONARDO: İPLİK SARICI MADONNA 1501

LEONARDO: BAKİRE VE ÇOCUK AZİZE ANNE İLE 1510
İplik Sarıcı Madonna’da Meryem eğirilmiş ipliği toplamakta kullanılan basit bir araca bakan İsa ile birlikte bir manzara içinde otururken gösteriyor. Leonardo bu basit aleti hem Meryem’in yaptığı ev işlerinin bir sembolü, hem de İsa’nın çarmıha gerileceği haçın habercisi olarak kullanmış. Resmin dinamik kompozisyonu ve ima edilen anlatısı, Raphael ve Andrea del Sarto gibi sanatçıların daha sonraki Yüksek Rönesans “Madonna ve Çocuk” tasvirleri üzerinde oldukça etkili olmuştur.
Kendisi de dizindeki çocuğuyla birlikte annasi Azize Anne’nin kucağında oturan Meryem temasına sanatlarda oldukça nadir rastlanur ve üç kuşak boyunca yaşam akışını ifade eder. Leonardo bu alışılmadık temayı çeşitli şekillerde yorumlanan sembolik nedenlerden dolayı seçmiş olmalıdır. Sigmund Freud, Meryem’in giysisindeki akbaba şeklini keşfetti ve psikanalitik bir açıklama önerdi: Leonardo çocukluğundan beri rüyasında beşiğindeyken bir akbabanın saldırısına uğradığını görüyordu ve bu temayı seçmesi de bunun sonucuydu.

LEONARDO: MADONNA BENOİS 1475-78

LEONARDO: KAYALIKLAR BAKİRESİ 1483
Sahibi olan aileden dolayı “Madonna Benois” olarak anılan bu tablo, figürlerin üç boyutlu görünmesini sağlayan ışıklandırma/gölgeleme tekniğinin, yani “chiaroscuro”nun, Lenardo tarafından geliştirilmiş son durumunu yansıtıyor. Bu teknik sayesinde kişileri ve nesneleri çevreleyen bir çizgi olmaksızın bunların tam da doğada oldukları gibi temsil edilmeleri olaklı hale geliyor.
Kayalıklar Bakiresi, Leonardo’nun muhteşem teknik becerisini tam olarak sergileyen tablolarının önde geleni. Fantastik bir manzara içine konumlandırılmış Madonna’yı merkeze alan piramidal figür grubu, gizemli bir alacakaranlık tarafından aydınlatılıyor. Botticelli Venüs’ünün açık ve aydınlık mekanı, Leonardo’nun kadınları konu alan resimlerinde büyük bölümüyle karartılır. Burada da durum böyle. Metafiziksel tuhaflık, bu gizemli ışık ve Meryem ile meleğin sessiz ifadeleriyle aktarılıyor. Kayalıklar Bakiresinin arka planında belli belirsiz seçilen bir mağara ile eski zamanlara ait dikitler, kaba kuleler ve fallik totemlerden oluşan bir orman görülüyor.

LEONARDO: SON AKŞAM YEMEĞİ 1495-98
460 cm × 880 cm ölçülerindeki bu duvar resmi Milano’daki Santa Maria delle Grazie manastırındaki yemek salonunun uç duvarını kaplar. “Son Akşam Yemeği” teması kilise ve manastırlardaki rahip yemekhaneleri için geleneksel bir tema olmakla birlikte, Leonardo onu yaptığında bu mekan bir yemekhane değildi ve ana kilise binası da hâlâ inşaat halindeydi.
Son Akşam Yemeği, psikolojik tepkileri konu alan bir çalışmaydı. İsa’nın “içinizden biri bana ihanet edecek” beyanında bulunduğu anda havarilerin tepkilerini canlandırabilmek için Leonardo yüzünü Kutsal Metinlere çevirmişti. İsa az önce o trajik sözcükleri söylemiş, havarileri de bunu duyduklarına son derece üzülmüşlerdi. Her biri ona “Rabbim o ben miyim?” demeye başlamıştı. Sahneye hareketi getiren şey de bu sorgulamaydı. İsa’nın her iki tarafındakiler dehşet içinde geri çekilmişlerdi. Kimileri itiraz etmeye başlamıştı, kimileri de ilave bir açıklama bekliyorlardı. İsa’nın sağ yanında Aziz Petrus, Aziz John’un kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Yahuda da diğer havarilerden ayrı değildi. Öne doğru eğilmiş çevresine kuşkuyla bakıyordu ve bu durumu da kargaşanın tam ortasında sakin ve teslim olmuş bir şekilde oturan İsa figürüyle dramatik bir tezat oluşturuyordu.
İsa’nın sözlerinin yarattığı heyecana rağmen resimde kaotik hiçbir şey yoktur. Leonardo on iki havariyi, jestler ve hareketlerle birbirine bağlanan dört gruba ayrılmıştı.
Bir görgü tanığı bize Leonardo’yu ‘Son Akşam Yemeği’ üzerinde çalışırken gördüğünü söyler. Büyük sanatçı bütün gün boyunca yeni bir fırça darbesi yapmaksızın önceden yaptıklarına eleştirel bir gözle bakıyordu. Sonuç olarak ortaya çıkan da, güzel sanatlar tarihindeki en büyük mucizelerden biri.

LEONARDO: LA JACONDA 1502

Leonardo’nun büyük zaferi Mona Lisa, insan ruhunun çeşitli ruh hallerini yansıtır. Leonardo 1502 yılında tablo üzerinde çalışmaya başlamış ve onu Fransa’ya beraberinde götürmüştür. Mona Lisa, Francesco del Giacondo’nun karısı Lisa Gherardini’nin, yani etten kemikten gerçek bir kadının portresidir. Ve Leonardo onu sonsuz bir güzelliğe dönüştürmüştür.
Mona Lisa, kayadan ve sudan oluşan bir manzaranın önünde konumlandırılmıştır. Onun ünlü gülümsemesi, gölgeye doğru kaybolan ince ağızıdır. Yüzünün ifadesi belirsizdir. Yumurtaya benzer kafası ve devasa alnı büyük İtalyan göğüslerinin üzerinde yastığa dayanmış gibi durmaktadır. Lisa içimize doğru bakmakta ve hayranlığımızı pasif bir şekilde kabul etmektedir.
Louvre’da uzak-doğulu turistlerden fırsat bulup da Mona Lisa’ya yakından bakabilirseniz eğer sizi ilk etkileyecek şey onun inanılmaz derecede canlı görünmesidir. Gerçekten odanın neresinde olursak olalım bize doğru bakmakta ve hakkımızda kendine ait bir fikri varmış gibi durmaktadır. Lisa adeta canlıymış gibi gözümüzün önünde değişmektedir. Kimi zaman bize dalga geçiyormuş gibi bakıyor, kimi zaman da biz onun gülümsemesindeki hüznü yakalıyoruz.
Leonardo bu etkiyi nasıl elde edeceğini kesinlikle biliyordu. Bu onun ünlü icadı olan “sfumato”ydu, yani bulanık hatlar ve yumuşatılmış renkler. Bir yüz çizmeye çalışan herkes, ifadenin esas olarak iki özelliğe dayandığını bilir: ağzın ve gözlerin köşeleri. Leonardo’nun işte yumuşak bir gölgeye dönüşmesine izin verdiği şey tam da bu bölgelerdir. Bu nedenle Mona Lisa’nın bize gerçekte hangi ruh haliyle baktığından hiçbir zaman tam olarak emin olamayız. Aslında belki de bize biz ona hangi ruh haliyle bakıyorsak aynen o ruh hali içinde bakmakta, bir bakıma kendi ruh halimizi yansıtmaktadır.
Leonardo, Mona Lisa tablosunda çok cüretkar bir şey de yapmıştır. Resme dikkatli baktığımızda iki tarafın örtüşmediğini görürüz. Bu en çok arka plandaki rüya manzarasında belirgindir. Sol taraftaki ufuk çizgisi sağdakinden çok daha aşağıdadır, dolayısıyla da Mona Lisa sol tarafa odaklandığımızda, sağa odaklanıldığından bir şekilde daha uzun görünmektedir.
Leonardo bütün bu karmaşık hilelerle doğadan sapmıştır. Ancak aynı zamanda bu sapmaları canlı etin neredeyse mucizevi bir temsiliyle dengelemiştir. Selefleri gibi o da doğanın sabırlı bir gözlemcisidir. Ama artık onun sadık bir hizmetkarı değildir.