PAMFİLYA
Eski Yunancada ‘Tüm Boyların Ülkesi’ anlamına gelen Pamfilya, Güney Anadolu‘da Aksu Çayından Antalya’nın doğusuna uzanan yaklaşık 120 kilometrelik kıyı şerididir. Sırtı Toroslar’a dayalı, yüzü ise, Akdeniz’e dönüktür. Çeşitli Yunan boylarını bir arada barındırma özelliğiyle diğer Yunan kentlerinden ayrılır. Bölgenin adı Mophsos’un kızı Pamphylia, ya da üvey kız kardeşi Pamhyle’den geliyor. Truva Savaşına da katılan Mophsos (M.Ö. 1220-1170), bir Apollo kahini.Savaş sonrasında Yunanlı bir grupla Truva’dan Pamfilya’ya geçen kahin, Aspendos, Perge, Malles ve Mopsuestia kentlerinin de kurucusu. Bu nedenledir ki, bazı kaynaklarda Pamfilya, Mophsopia olarak da anılıyor.
Yunanlılar öncesinde Pamfilya’da bir Hint-Avrupa dili olan Luvice konuşuluyor. Luviler Anadolu’nun en eski halkı. Krallıklarını M.Ö. 2300 yıllarında yerleşik yaşama geçerek kurmuşlar. Anadolu kültürüne başta gelen katkıları da, hiyeroglifi bulmaları. Asurlulardan çivi yazısını öğrenen Hititler için bu yazı, Anadolu’nun özgün çözümü.
SİDE TİYATROSUNDAN TOROSLAR
… Ve sonra Yunanlılar geldi Pamfilya’ya. M.Ö. 1300 yıllarında önce Akalar konuk oldu; Truva Savaşı ertesinde de, kendisine adını verecek olan göçmen dalgasını aldı. Savaşı kazananların bir bölümü Pamfilya’ya indiler ve yerli halkla iç içe yaşamaya başladılar. Kentin bu efsanevi kurucularının adları Perge’de, Helenistik dönem kent kapısının avlusuna yerleştirilmiş, ama günümüze ulaşamamış heykellerin kaidelerindeki yazılardan biliniyor. Aspendos’u Argosluların, Side’yi ise Kymelilerin kurduğu düşünülüyor.
Yunan akını ertesinde tarihi Pamfilya dili bir Yunan lehçesi olacaktı artık; Kıbrıs’ınki benzeri, Peloponnessos’un Dor öncesi halkı Arkadialılarınkine yakın. Ama bölge halkı kendi dillerini konuşmayı ve geleneklerini sürdürmeyi uzun zaman devam ettireceğinden Pamfilya’da bu lehçeye benzemeyen yerli lehçeler de vardı. Bunların başta geleni de Side’nin kendine özgü diliydi. Pamfilya’nın serüveni yerli halk Luvilerin Arkadialılarla kaynaşmasıyla başlamış, izleyen göçlerle de, etnik bileşimi giderek tüm Yunan boylarının birliğine dönüşmüştü.
PERGE STADYUMU
Pamfilya, coğrafi alan olarak, pek geniş bir bölge değildir. Ama, antik dünyanın Anadolu’sunda birbirine bu ölçüde yakın mesafelerde kurulmuş zengin kentleri barındıran bir başka örnek de yoktur. Üstelik bu kentlerin her biri kendi kültürleri ve özgün karakteriyle varlıklarını sürdürmeyi başarabilmişlerdir. Bölgenin bu niteliğini en iyi özetleyen, ‘nar’ anlamına gelen Side’nin adıdır; Pamfilya’nın bir kabuk benzeri tüm tanecikleri sarmalayıp barındırması misali.
Pamfilya’nın sınırları zaman içinde değişse de, batısında, bugünkü Kemer’in mi, yoksa Antalya’nın Arapsu mevkiinin mi olduğu kestirilemeyen, Olbia kenti yer alıyor. Doğusunda ise Korakesion antik kenti, yani Alanya bulunuyor. Bölgedeki yerleşim yerlerinin başlıcaları Faselis, Attaleia, Magydos, Perge, Sillyon, Aspendos, Side, Seleukeia Lyrbe, Etanna, Hamaksia, Leartes, Karallia, Senna, Kbyra Minor ve Mylome.
MELEAGROS, PERGE (2. YÜZYIL)
M.Ö. 2. yüzyılda Pamfilya’nın Roma İmparatorluğunun topraklarına katılması, buranın diğer bazı eyaletlerle birleştirilip yönetildiği yeni bir dönemi başlattı. M.Ö. 27 yılından itibaren yaklaşık 200 yıl devam edecek Pax Romana süresince de Pamfilya görkemli bir sanat merkezine dönüştü. Bu dönemde savaş yerini yaratıcılığa bırakmış, mimarlar, heykeltıraşlar, mermer ustaları sabah akşam çalışır olmuşlardı. Birbiri peşinden Pamfilya kentlerinde hamamlar, su kemerleri, anıtlar yükseliyordu. Zenginler bağışlar yaparak kentlere, imparatorlar ve tanrılar adına heykeller, çeşmeler, anıtlar yaptırıyorlardı. Hristiyanlık da, Tarsuslu Aziz Paulus kanalıyla, Pamfila’ya ulaşmıştı.
Perge son derece zengin bir Roma kentidir ve bu zenginlik sanata, özellikle de heykele yansımıştır. Hamamlar ve tiyatroda baş köşelere yerleştirilmiş Yunan dönemi heykellerinin mükemmel kopyaları, Anadolu’nun farklı yerlerinde yaşayan büyük ustalara sipariş verilmiştir. Amaç, orijinalin bulunduğu yerin kutsallığının ve yüceliğinin çağrışımlarla yeni mekana taşınmasıdır.
M.S. 3. yüzyılda Pamfilya, İsaurialılar ile Pisidyalıların tehdidi karşısında kabuğuna çekilmeye başladı. Narın eski doğal kabuğu, giderek yükselen taş surlara dönüştü. Pagan inanışın yerini Hristiyanlığın almasıyla da, tapınaklar teker teker yıkıldı, taşları kilise ve binaların inşaatında kullanıldı. 5. yüzyıla varıldığında Pamfilya’da iki piskoposluk faaliyetteydi: biri Perge’de, diğeri de Side’de.
İki yüzyıl sonra da Arap akınları Pamfilya’ya ulaştı. Güç merkezi giderek doğuya kayıyor ve bölgede Attaleia (Antalya) ile Korakesion (Alanya) yükseliyordu. Nihayet 13. yüzyılda Selçuklular Akdeniz kıyılarına ulaştılar. Alaaddin Keykubat da Korakesion’u bir Selçuklu kentine dönüştürdü.
Günümüzde ise Pamfiya, en ölümcül düşmanına karşı ümitsiz bir mücadele içinde. Ekonomik rant tek tek esir alıyor bölgenin antik kentlerini. Zaman içinde gelişen Alanya, sadece antik kent dokusunu değil, tarih adına ne varsa her şeyi ezip geçiyor. Modern kentleşme, önce Attaleia’yı, ardından da Side’yi düşürüyor. Side’de evlerle bahçe duvarları antik harabelerden alınmış taşlarla yapılmış durumda. Lyrbe ise özgün bir Pamfilya kenti olarak hala ayakta kalmaya çalışıyor.