SULTAN SAZLIĞI (2016), KAYSERİ
” Her nereye gidersen git, yolun sonunda yine kendinle karşılaşırsın.”
T.S. ELIOT
BAŞKÖY, KARS (2017)
“Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum…”
Nazım HİKMET
LAHİT DETAYI (III. YÜZYIL, PERGE), ARKEOLOJİ MÜZESİ, ANTALYA
” Yaşam… bir ahmağın anlattığı, şamata ve öfke dolu, hiçbir anlam taşımayan bir masal”
William SHAKESPEARE
ALADAĞLAR’DA SABAH, KAYSERİ (2017)
“Biz bu şafak vaktinin neresindeyiz
Öyle bir umut gibi gelip geçecek
Yalnızım, yalnızsın, bize kim gülümseyecek.”
Edip CANSEVER
LONDRA’DA NOEL (2014)
Kötülük masallarda değil, bunları gerçek sanıp cürüm işleyen ruhlarda.
ALADAĞLAR (2016)
“Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum.”
Cemal SÜREYA
YANYA, YUNANİSTAN (2016)
“Yok, bu numara sökmez. İlk Aşk gibi önemli bir biyolojik olgu kimya ve fizik ile nasıl açıklanabilir ki!”
Albert EINSTEIN
AMPULÜN MUCİZESİ, KARASU, SAKARYA (2017)
Son aylarda tekrar tekrar okudum bir doğa bilimci ve tıp doktoru olan Wilhelm Reich’ın “Dinle Küçük Adam”ını. Yüksek ideallerle kuşatılmış gençlik yıllarımda hiç hoşlanmamıştım onun küçük adama bu bakışından. Bugün ise süngüsü düşen benim.
“Tam tamına yirmi beş yıl boyunca, senin bu dünyada mutlu olmayı hakettiğini savundum; kendine ait olan şeye sahip çıkma yetisinden yoksun olmakla suçladım seni; sonra Paris ve Viyana barikatlarındaki kanlı çarpışmalarda, Amerika’daki köleliğin kaldırılması savaşında ya da Rus Devrimi’nde elde ettiklerine sahip çıkmamakla suçladım. Paris’teki savaşının sonu Petain ve Laval’e, Viyana Savaşı’nın sonu Hitler’e, Rusya’daki savaşının sonuysa Stalin’e vardı; Amerika’daki savaşının sonu da Ku-Klux-Klan yönetimine varabilirdi. Her seferinde çalışıp didinip bir bataklıktan çıkmayı başardıktan sonra hemen bir başka bataklığa saplanmanın nedenini anlayamıyordum. Sonra yavaş yavaş ve el yordamıyla, seni köle yapan şeyin ne olduğunu buldum: SEN KENDİ KENDİNİ KÖLELİĞE MAHKUM EDİYORSUN. Köleliğinin tek sorumlusu, yalnız ve yalnız sensin başka hiç kimse, ama hiç kimse değil. Tek sorumlu sensin.”
SULTAN SAZLIĞI, KAYSERİ (2016)
“yüzümü suyun ardında buldum
kıyılar bu yüzdendir öyle dediler
kısacık yoğun bir akşam
serin bir akşam öyle söylediler…”
Turgut UYAR
ANİ, KARS (2017)
Ani’nin uçsuz bucaksız yalnızlığı neden bilmem John Lennon’ın Imagine’ini getirdi aklıma; ülkelerin, dinin ve mülkiyetin olmadığı ve bütün insanların hayatı barış içinde yaşadıkları dünyayı.
OLYMPOS, ANTALYA (2015)
“Yaşamın yansımalarını her zaman yaşamın kendisine tercih ettim.” François TRUFFAUT
BARGELLO, FLORANSA (2016)
Floransa’nın Bargello Müzesinde gördüğüm bu faun ile oğlan çocuğu kabartması beynimde peş peşe gelen bir çağrışımlar dizisinin başlangıcını oluşturmuştu: Siegmund Freud’un bıkmadan usanmadan deşip durduğu insanın karanlık bilinçaltını; Marquis de Sade’dan Georges Bataille’a bu karanlığın keyfini süren dekadan yazını; sıradan ile fantastik arasındaki sınırları kaldıran Max Ernst, Paul Delvaux ve René Magritte’in gerçeküstünün son derece gerçekçi temsillerini ve nihayet 1968 Yeni Sol’unun “tüm yetke hayal gücüne” sloganını.. Sen neymişsin be Faun!
ÇIRÇIR, İSTANBUL (2017)
“Çocuk olsam yeniden..
Bir tek düştüğüm için acısa içim,
Ve kalbim; çok koştuğum zaman çarpsa sadece..”
Cemal SÜREYA
VATİKAN (2008)
Seçildiği günden itibaren hayranıyım bu Papa’nın. Üst üste gelen üç fırtınanın ardından Güney Yıldızı gibi parladı Vatikan’da. Hep ilerici düşündü ve hep doğru davrandı. Ama ne yalan söyleyeyim bu kadarını beklemiyordum doğrusu:
“The theories of evolution and the Big Bang are real and God is not “a magician with a magic wand”, Pope Francis has declared. Speaking at the Pontifical Academy of Sciences, the Pope made comments which experts said put an end to the “pseudo theories” of creationism and intelligent design that some argue were encouraged by his predecessor, Benedict XVI. Francis explained that both scientific theories were not incompatible with the existence of a creator – arguing instead that they “require it”. “When we read about Creation in Genesis, we run the risk of imagining God was a magician, with a magic wand able to do everything. But that is not so,” Francis said. The Independent
FATİH, İSTANBUL (2017)
Liberté, égalité, fraternité : En büyük yalanlar kendimize söylediklerimizdir.
DOVER (2015)
Cemal mi demişti, yoksa Turgut mu, “şiir tercüme edilmez, başka bir dilde yeniden kurulur” diye, hatırlamıyorum. Ama çok doğru; bu nedenle olsa gerek, ben de ilk gençliğimden beri çok sevdiğim Guillaume Apollinaire’in Mirabeau Köprüsü şiirinin Cemal tarafından yapılmış çevirisini yeğliyorum. O zamanlar piyasada bir “Fransız Şiirleri Antolojisi” vardı Orhan Veli’nin tercümelerinden oluşan. Fransız şiirinin en güzel örnekleriyle tanışmam bu vesileyle olmuştu. Gelelim Mirabeau Köprüsüne. Tamam gençliğimden beri çok sevmiştim bu şiiri de, ne anlamıştım acaba? Sözcükleri hangi anlamları sabitlemişti benim için? Bugün ise tekrar okuduğumda, geçmişin esintileriyle ürperiyorum.
“Seine akıyor Mirabeau Köprüsü’nün altından
Ve şu bizim aşkımız
Olur mu durasın şimdi anımsamadan
Sevincin geldiğini ancak acının ardından
Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde
Yüz yüze duralım böyle elin elimde kalsın
Ve aksın dursun
Sonsuz bakışlar dalgalar yorgun argın
Köprüsü altından kollarımızın
Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde
Aşklar akıp gidiyor şu akarsu gibi
Akıp gidiyor aşklar
Hayat öyle durgun öyle yavaş ki
Ve umut nasıl zorlu nasıl depdeli
Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde
Günler geçiyor günler haftalar yaman
Ve dönmüyor geri
Ne çıkıp giden aşklar ne geçen zaman
Seine akıyor Mirabeau Köprüsü’nün altından
Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde”
ALADAĞLAR, KAYSERİ (2016)
Ülke olarak tarihte geriye doğru ilerlerken Eski Ahid’in yoldan çıkmış koyun sürüsü ile Çoban Mesih öyküsüne kadar vardık. Yakında elma ağacının altında buluşuruz artık.
ÇİÇEK PASAJI, İSTANBUL (2017)
“The camera introduces us to unconscious optics as does psychoanalysis to unconscious impulses.” Walter BENJAMIN
SULTAN SAZLIĞI, KAYSERİ (2016)
“Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç ten.
Fabrika düdükleri ötmektedir.”
Turgut UYAR
MUDURNU, BOLU (2016)
They have all gone—all. I roam
rooms that were once a home,
and with my ruined past
I stayed, alone at last
and—so it seems now—freed
of every human need.
Now I shall contemplate
what has no name, no date,
put the whole world in order,
and then . . . take in a boarder.
Richard MOORE (In the Old House)
SAPANCA GÖLÜ, SAKARYA (2017)
“Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!”
Ahmet HAŞİM (Bir Günün Sonunda Arzu)
KARTEPE, KOCAELİ (2014)
“My Pomegranate blossom
Let me watch you,
Let me touch you,
Smell you and care for you.
Pomegranate blossom
When you are ready
Let me kiss you,
And become intoxicated
By your opium-scented breath.”
Manoucher PARVIN
EMİNÖNÜ, İSTANBUL (2017)
Gazeteler mutlu birey sayısının arttığı müjdesini veriyorlar bugün. Ben bu habere tam sevinecekken aklıma ansızın John S. Mill düştü ve tüm keyfim kaçtı: “Mutsuz bir insan olmak mutlu bir domuz olmaktan iyidir; mutsuz bir Sokrat olmanın mutlu bir salak olmaktan evla olması gibi. Salak ve domuz farklı görüşte iseler eğer, bunun nedeni konunun yalnızca onlara dönük yüzünü görebilmeleridir.”
AYVALIK, BALIKESİR (2016)
“There was such inexpressible sorrow
in the music in the garden.”
Anna AKHMATOVA (In the Evening)