BAHAR AYİNİ
1882 yılının 17 Haziran günü bir erkek çocuğu doğdu Saint Petersburg yakınlarındaki Oranienbaum’da. Babası Fyodor, Mariinski Tiyatrosunda bas şarkıcıydı. Küçük İgor’un müziğe ilgisi de bu baba mesleğinden beslendi. Ailesinin beklentisi onun hukukçu olmasıydı. Ne var ki, evdeki hesap çarşıya uymadı; iyi ki de uymadı. 1901’de İgor, Saint Peterburg Üniversitesine kaydoldu. 1902 yazı hayatının dönüm noktasını oluşturdu. O yaz ünlü Rus bestecisi Rimski-Korsakov’un Heidelberg’deki evine konuk gitmişti genç adam. Korsakov’un kendisine önerisi hukuk öğrenimi sonrasında üniversitenin konservatuvar bölümüne devam etmek yerine, özel ders alarak besteci olmasıydı. Bu arada baba Fyodor kanserden ölecek, 1905’in Kanlı Pazarını izleyen siyasal kalkışmalar sırasında da üniversite bir yıl boyunca kapalı kalacaktı. Bu gelişmeler İgor’a çalışmalarını müzik alanında yoğunlaştırma fırsatını verdi.
İgor Stravinski, Rimski-Korsakov’un öleceği 1908 yılına dek haftada iki kez kendisinden ders aldı. Onun bestecilik kariyerinin erken aşamasını oluşturan folklorik Rus temalarıyla bezenmiş Korsakov etkisindeki Rus Dönemi de, bu sayede başladı. Dönemin başta gelen yapıtları Ateş Kuşu, Petrushka ve Bahar Ayini baleleri ile Askerin Öyküsü ve Evlilik oldu.
VASLAV NİJİNSKİ
IGOR STRAVİNSKİ
SERGEY DIAGHILEV
NİKOLAY RİMSKİ-KORSAKOV
1909 Şubatında Stravinski’nin iki orkestral eseri Petersburg’da icra edildi. Konserin dinleyicileri arasında Sergei Diaghilev de vardı. Paris’teki Rus Balesinin emprezaryosu olan Diaghilev bestecinin Scherzo fantastique ve Feu d’artifice adlı eserlerini anlaşılan çok beğenmiş olacak ki, onu komple bir bale siparişi ile ödüllendirdi. 1910’da Paris Operasında Rus Balesi tarafından sahnelenen Firebird’ün (Ateş Kuşu) arka planını, orkestrasyonu, armonik yapısı ve ezgileriyle gene Rimski-Korsakov oluşturmuştu. Straviski’nin Rus Dönemi Diaghilev’in iki yeni bale müziği siparişi ile devam etti, 1911 yılının Petrushka’sı ve 1913ün Bahar Ayini. Petrushka, Stravinski’nin giderek Korsakov etkisinden sıyrılarak kendini bulduğunun habercisi oldu.
Pulcinella Balesi ve Okteti ile 1920’li yıllarda Stravinski yüzünü geçmişe döndü. Onun bu yeni döneminin sadece müziği değil, temaları da klasikti. Bach, Mozart, Pergolesi ve Çaykovski gibi eski ustalara göndermelerle yüklü yapıtlarının konularını da Yunan mitolojinin Apollo, Persephone, Orpheus, Oedipus gibi kimlikleri oluşturmuştu. Stravinski’nin Neoklasik Dönemi 1951 yılında, librettosunu Amerikalı şair W.A. Auden’in yazdığı, The Rake’s Progress adlı operasıyla kapandı.
1950lerde Stravinski, Arnold Schönberg’in on iki ton tekniğini benimsedi. Bu besteleme tekniğinin ürünleri de genellikle küçük vokal yapıtlar ve oda müziği eserleri oldu. Cantata, Septet, Üç Shakespeare Şarkısı, In Memoriam Dylan Thomas ve Agon döneminin önde gelen eserleriydi; on iki dansçı için bestelenmiş olan Agon da, bestecinin üç döneminden içerdiği özelliklerle, minyatür bir Stravinski Ansiklopedisi konumundaydı.
On dokuzu yirmiye bağlayan yüzyıl dönümünde Batı, adeta Antikitenin sıfır yılındakine benzer bir bunalımla karşı karşıyaydı. O tarihlerde İsa eski dünyayı ölüme mahkum ederek yeni bir dünyanın kurulmasını sağlamıştı. Şimdi de yapılması gereken aynı şeydi: Hristiyanlığın başardığına benzer biçimde eskiyi kurban etmek ve küllerinden yeni insanı yaratmak. 20. Yüzyılın temel projesi işte bu oldu. Ama bu kez, eski örnektekine benzer biçimde, Tanrı’nın oğluna bel bağlanamayacağına göre, iş, akıl ve bilime düşmüştü.
Böylesine iddialı bir proje için en uygun sahne müziği Stravinski’nin 1913 yılında bestelediği Bahar Ayini olacaktı. Eserin Paris’teki ilk icrası sırasında adeta yer yerinden oynamıştı. 29 Mayıs günü Theatre des Champs-Elysées’deki o meşum gösteriyi Stravinski, arkeolog ve folklorist Nikolai Roerich’in desteğiyle, Rusya’nın pagan geçmişinin geleneklerini sergileyen tablolardan oluşturmuştu. Balenin koreografı Rus balet Vaslav Nijinski’ydi; baton da yüzyılın en önemli orkestra şeflerinden biri olan Pierre Monteux’nün elinde. Dinleyiciler arasında Fransız besteci Claude Debussy de yerini almıştı.
Bahar Ayini her biri birer girişle başlayan iki bölümden oluşuyordu: Doğaya Tapınma ve Kurban Verme. Birinci bölüm sekiz, ikinci bölüm ise altı tablo içeriyordu ve bunların tamamı pagan Rusya’nın barbar yaşamından kaba skeçlerdi. Dinleyiciler aşırı ritmik ve alışılmadık vuruşlar içeren bu müziğin daha ilk notalarını duyduklarında dehşete kapılmışlardı. Üstelik konu vahşi doğanın uyanışını betimleyen bu acayip nota dizileri de değildi sadece. Nijinski’nin dansçıları ayaklarıyla değil bedenleriyle dans ediyorlardı sahnede. Bu barbar ve cinsel görüntüler de klasik baleye alışık seyirci açısından tahammül edilebilir bir durum değildi.
Sonunda olan oldu. Bazı dinleyiciler ıslıklayıp koltuk kollarına vurarak protestoyu başlattılar. Eserin devamından yana olanlar ise bu müdahalelere yanıt verdiler. Havada sandalyeler uçuyor, yumruklar savruluyordu. Çıkan arbede, eser arasında konser salonuna giren Paris polisinin müdahalesiyle yatıştırılacaktı. Stravinski ile Diaghilev ise, çoktan yok olmuşlardı ortalıktan. Eser bitmesine bitmişti ama durum tam bir rezaletti. Bahar Ayini’nin Paris’teki bu ilk sergilenişi gergin ortamda beş performansla daha devam etti. Bunların hiçbiri kavgayla kesintiye uğramadı, ama alınan sonuç tam bir başarısızlıktı. Eser izleyen yılın sonuna doğru Londra’da sahnelendi. 1924’de de dansçılara yer vermeyen bir konser şeklinde Amerika Birleşik Devletlerinde. Stravinski erken 1920’ler boyunca Bahar Ayinini elden geçirdi durdu. Ama iş bir yere varacakmış gibi görünmüyordu. Eserin tek piyano dört el ve Debussy ile birlikte çalacağı, iki piyano için olan uyarlamalarını yazdı. Nijinski ile birlikteliği Bahar Ayini sonrasında da devam etti, ama ikili böylesi bir deneye bir daha kalkışmadı.
Stravinski’nin pagan bahar ayini, doğanın devamlılığını simgeleyen kanlı bir kurban vermeyle son buluyordu. Yaklaşık yirmi yıl sonra Naziler aynı sembolizmi kendi geliştirdikleri zorla yenilenme programına uyarladılar. Bin yıllık kurtuluş modelleri adına kadın, erkek, çoluk, çocuk milyonlarca kurbanın verildiği 20. Yüzyılın ilk yarısı tamamlanırken, dönem ruhunu en iyi temsil eden müziğin de Bahar Ayini olduğu artık ayan beyan ortadaydı.
BERGEN-BELSEN KONSANTRASYON KAMPI
NAZİLERİN BİR KURBAN VERME AYİNİ (1943)
Çok dilli, çok kültürlü, çok yazınlı İgor Stravinski dünya vatandaşı kimliğiyle 20. Yüzyıl sonu küreselleşmesinin erken örneğidir. Paris, Venedik, Berlin, Londra, New York… Her yerde evinde gibi yaşamış, Stalin’in toplama kamplarının kapatıldığı ve mahkumların salıverildiği nispeten özgür Kruschchev yıllarında da davet edildiği ana vatanında bir dizi konser vermişti. 20. Yüzyıl müziğini derinden etkileyen Rus besteci 1971 yılının bir bahar gününde 88 yaşındayken New York’ta öldü. Mezarı, Venedik’in mezarlık adasında arkadaşı Diaghilev’inkinin yanında. Onun müziğinin insanlığın belleğinde bıraktığı izi ise silebilmek mümkün değil.
Nazi ayininin bu belgesini yüzyılın en etkili fotoğraflarından biri kılan sadece darağacında sallanan kadın kurbanların genç bedenleri değildir sanırım. Bu görüntüden daha da ürküntü verici olan çocuklarını yanlarına alıp, hatta gösteriyi daha iyi izleyebilsinler diye onları omuzlarına oturtan anne ve babalar. Bu nedenle fotoğraf yalnızca Nazizm’in iğrenç yüzünün değil, insan ruhunun karanlıklarının da eşsiz bir belgesi niteliğindedir.
BAHAR AYİNİ: MARIINSKI OPERA ORKESTRA VE BALESİ
BAHAR AYİNİ: PINA BAUSCH 1978
Yukarıda yer alan iki videonun birincisi, eserin 100. yılı onuruna Mariinski Theater’ın gerçekleştirilmiş olduğu performans; Nijinsky’nin 1913 koreografisini esas alıyor. İkincisi ise Pina Bausch’un oldukça tanınmış bir yorumu.
Amma da tekrar etti aynı ayin demeyin! Milliyetçilik, ırkçılık, toplum mühendisliği, kin ve maddi çıkarlar adına kadın, erkek, çoluk çocuk milyonlarca kurbanın verildiği bir yüzyıl için az bile.