YENİDEN DOĞMANIN HEYECANI

Orta Çağın günbatımında İtalya, Avrupa’nın en zengin bölgesiydi. Servetteki artış, kent yönetimlerini kültüre yönelik yatırımlara teşvik ediyordu. En zengin kent yönetimlerinin kendi devletlerini yücelten anıtlara, görkemli kamu binalarına ve başarılarını öven yazına yatırımlarıyla başlayan sanatsal faaliyetlerin patronajı, 15. Yüzyıl içinde giderek aristokrat ailelerin eline geçti.

İtalya, zenginliğinin ötesinde, Avrupa’nın en gelişkin kent yaşamına erişmişti. İtalyan aristokratları kırsal alanlardaki şatolar yerine kentlerdeki villalarda oturmayı yeğliyorlar, ticaret ve politikayla iç içe yaşıyorlardı. Seçtikleri bu yaşam tarzı da onları zengin tüccarlardan kolay ayrılamaz hale getiriyordu. Aristokratların kentlerde yaşayıp ticaret ve bankacılıkla ilgilenmeleri ve zengin tüccarların da aristokratik davranış kalıplarını taklit etmeleri, tarafları iyice birbirlerine yaklaştırmıştı. 14. Yüzyıldan itibaren bu iki sınıfı birbirinden ayırabilmek giderek zorlaşacaktı.

Ticaret ve ticaretin beraberinde getirdiği zenginlik, İtalyan eğitim sisteminin niteliğini de etkiledi. Ticarette başarı, okur-yazarlığı ve aritmetiğe hakimiyeti gerektiriyordu. Üst sınıf aileler, kamu yönetiminde başarılı olabilmek için, bunun gerektirdiği bilgilere sahip olmak durumundaydılar. Politika ve güzel konuşma sanatları ise, Orta Çağın değil, antikitenin çocuklarıydı. Bu da klasik Latin ve Yunan metinlerine yönelmeyi gerektiriyordu. Bu gereksinimlerle İtalya, laik bir eğitim sistemi kuracak ve bu eğitimi verebilecek eğitimcilerin yetişmesini sağlayacaktı. Bunların ders verdiği okullarda Avrupa’nın en nitelikli eğitimi almış üst sınıfı yetişecekti. Çok sayıda varlıklı patrondan oluşan bu tabaka, yeni fikirlerin ve yeni edebi ve sanatsal ifadelerin şekillenmesine yatırım yapmaya hazırdı.

Roman Forum Archaeological Italy

FORUM ROMANUM, ROMA

Roman Forum Archaeological Italy

FORUM ROMANUM, ROMA

İtalya’nın entelektüel ve sanatsal Rönesans’ın doğum yeri olmasının ikinci nedeni, klasik geçmişle olan yakın ilişkisidir. Avrupa’nın başka yerlerinde klasik bilgiye erişme gayretleri yapay görünebilirdi, ancak İtalya’da klasik geçmiş her yerde mevcuttu. Antik Roma anıtları yarımadaya yayılmıştı, antik Latin edebiyatı da onlarındı. Roma edebiyatı İtalya’da özellikle tercih edilir olduğunda, Roma sanatı ve mimarisi de öyle olacaktı. Dahası İtalyanlar, Fransız Skolastisizmine karşı bağımsız bir kültürel kimlik arayışındaydılar. Roma modelleri de Fransız Gotiği karşısında muhteşem bir sanatsal alternatif oluşturmalarına yardımcı oldu.

Üçüncü olarak, Rönesans, İtalyan serveti olmadan finanse edilemezdi. Orta Çağın sonlarına doğru İtalya, Avrupa’nın diğer bölgelerinden daha zengindi ve bu da İtalyan yazar ve sanatçıları yurtdışında iş aramaktan kurtarıyordu. Kişi başına servetin yoğunlaşması ve kentsel gururun yükselişi, kültüre yoğun yatırım yapılmasına neden oldu. Başlangıçta en zengin şehirler, görkemli kamu anıtlarına ve işlevleri şehir cumhuriyetlerini yüceltmek olan yazarların eserlerine yönelik yatırımları desteklediler. Ancak 15. Yüzyıl boyunca sanatların himayesi aristokratik prensler tarafından tekelleştirildi. Milano’da Visconti ve Sforza, Floransa’da Medici, Ferrara’da Este ve Mantua’da Gonzaga kendi egemenliklerini yüceltmek için sanata destek oldular. Kişiliğiyle Rönesans sloganına beden kazandıran Lorenzo de Medici “insanın eğer isterse her şeyi başarabileceği” kanısındaydı. Villası, çağın önde gelenlerinin buluşma yeri olmuştu. Ve Lorenzo ile konukları mümkün olduğunca çok sayıda konu hakkında mümkün olduğunca çok şey öğrenmek istiyorlardı.

Roman Forum Archaeological Italy

SATURN TAPINAĞI, FORUM ROMANUM

Roman Forum Archaeological Italy

COLOSSEUM, ROMA

Orta Çağ boyunca insanın hayal gücü katedrallerin sonsuz tonozlarında cennete, ruhsal dünyaya doğru yükselip durdu. Rönesans insanı da Tanrıya inancını kaybetmedi hiç, ancak Christopher Columbus ile kendine güven duymuş, çevresindeki dünyaya Orta Çağdaki atalarından daha güçlü bir biçimde inanmıştı. Önceden de belirtildiği gibi, Orta Çağın nefi, ruhları Cennete taşıyan tinsel bir gemiydi. Santa Maria ise, İtalyan bir maceraperesti yeni ticaret yolu arayışında Amerika’ya götüren gerçek gemi.

Orta sınıf, bankacılık ve ticaretten servet biriktirerek güç ve önem kazanıyordu. Para, bireysel gücün temeli haline gelmiş, ticaret ve ticaretteki büyük artışla birlikte Batı insanının temel amacı ün, başarı ve servet elde etmek olmuştu. Tablolarda, Rönesans insanı hala İncilinin önünde dua ederken resmediliyordu, ama şimdi belinde gücünün simgesi olan işlemeli bir para kesesi asılıydı.

Kendisini rasyonel bir dünya düzeninin merkezine konumlandıran gururlu Rönesans adamı, sanatçıları, yüzünü gelecek kuşaklara bırakmakla görevlendirdi. Portreleri pahalı bir servet ve güç gösterisiydi. Aslında Rönesans’ın üst sınıfları için yaşamın kendisi bir sanat haline gelmişti.

Accademia Gallery Florence Tuscany

MICHELANGELO: DAVID

Accademia Gallery Florence Tuscany

MICHELANGELO: DAVID

İnsanla biraz dalga geçerek de olsa, Rönesans felsefesinin en iyi özetini Rönesans’ın büyük şairi William Shakespeare yapıyor Hamlet’te:

Dünya, bu güzelim çerçeve,

Hava, o canım başörtüsü dünyanın,

Bakın, şu cesur ateşe egemene …

Nasıl da bir şaheserdir insan!

Ne soyludur muhakemesi!

Düşünme yetenekleri ne kadar sonsuz!

Formda, harekette ne kadar takdire şayan!

Ne meleksidir davranışları!

Tanrı gibidir idraki!