PERGE

Perge ya da Perga… Pamfilya Bölgesine başkentlik yapmış bu zengin kentin kalıntıları Antalya’nın yaklaşık 15 km doğusundadır. ‘Perge’ adının doğrudan Grekçe ile ilişkilendirilmesi zor. Zaten kentin akropolis bölgesinden elde edilen çanak çömlek bulguları, buranın Tunç Çağında kurulduğunu gösteriyor. Kentin bilinen en eski adı, ‘Parcha’. Bu ad M.Ö. 14. yüzyıla, Hitit Kralı IV. Tudhalias zamanına denk geliyor. Hattuşaş kazılarında bulunan M.Ö. 1235 yılının hemen öncesine ait bir yazıt, Hitit Kralı IV. Tudhalias ile vasal kral Kurunta arasındaki anlaşmayı içeriyor ve Hatti kralının Parcha’ya saldırıp burayı silah zoruyla egemenliği altına alması durumunda, kentin Tarhuntassa Kralına bağlanacağını ifade ediyor. Bundan anlaşılan Parcha ve sahip olduğu bölgenin savaşan tarafların her ikisine de kalmamış olduğu ve bağımsızlığını sürdürdüğü.

Hitit İmparatorluğu, sekiz dilin konuşulduğu feodal bir yapı. Bunların içinde en yaygın olanı Luvice. Perge’de o zamanlar esas olarak bu dil konuşuluyor. Yunanlıların gelişi sonrasında ise Perge, Syllion ve Aspendos Pamfilya diyalekti ile Helence konuşurken, Side ve çevresinde Sidece etkin dil olmaya devam edecek. Sidece, Luvi dil grubunun bir alt dili olarak kabul ediliyor.

Bu kadar dar bir alandaki bu dil ve şive bolluğu Anadolu’nun Grekleşmesinin uzunca bir zaman dilimine yayıldığını gösteriyor: Grekçe’nin en yaygın dil haline gelmesi, M.S. 8. yüzyılda gerçekleşecek. Yani, kilise dili olan eski Grekçe ancak Anadolu’nun Hristiyanlaşmasıyla yaygın dil olabilecek.

ANA CADDENİN GENEL GÖRÜNÜMÜ

Kalchas, Mophsus ve Amphilochos kentin üç mitolojik kurucusu. Bu üç Apollo kahini, Truva zaferinden sonra güneye yolculuklarında çok sayıda şehrin de kurucusu olmuşlar, Aslında Amphilochos yolculuk sırasında hayatını kaybetmiş olsa da, savaştaki beraberlik, onu da Perge’nin kurucusu yapıyor.

Helenistik dönemin en görkemli kentlerinden biri olan Perge’nin erken antik dönemdeki diğer adları, Kalchas, Mophsus ve Perge Artemis’dir (Hwanassa Preiis). Kentin M.Ö. 2. yüzyıldaki ünlü sakini Apollonius, yazdığı sekiz kitapla daire, elips, parabol ve hiperbolden oluşan eğriler ailesini tanımlayan matematikçidir.

BÜYÜK İSKENDER, ROMA DÖNEMİ

KENT GİRİŞİNDEKİ KULE

M.Ö. 334 yılında Büyük İskender Küçük Asya’nın egemenliğini Ahameniş İmparatorluğundan devralır. Kendisi daha Pamfilya’ya gelmeden önce, Pergeliler Büyük İskender ile Faselis’de bağlantı kurarlar. Makedonya Kralı ordusunu Likya’dan Pamfilya’ya göndermiş, kendisi de kıyı şeridini izleyerek Perge’ye ulaşmıştır. Perge ile Makedonyalılar arasında herhangi bir savaştan söz edilmediğine göre, güçlü surlarla korunuyor olmasına karşın, kentin kapılarını savaşmadan ve arzusu dahilinde İskender’e açtığı düşünülmektedir. Büyük İskender daha sonra Aspendos ve Side’ye doğru ilerlemeye devam edecek, Side’ye vardıktan sonra da Aspendos üzerinden Perge’ye geri dönecektir.

M.Ö. 334 yılında İskender, Nearchos’u Likya-Pamfilya Eyaletinin satraplığına atar ve kışı geçirmek üzere Gordion’a gider. M.Ö. 328’den sonra ise tarihi kaynaklarda hiçbir satrap adı geçmemektedir. Bu da Likya ile Pamfilya’nın bu tarihlerde Büyük Frigya Satraplığına bağlandığına işaret eder.

Büyük İskender’in ölümü sonrasında geniş bir coğrafi alana yayılmış olan imparatorluğu dört varis generali (diadok) arasında paylaşılmıştır. Bunların en muhterisi olan Seleukos, kendi payıyla yetinmeyip hızla sınırlarını genişletecek ve batıya doğru yayılmaya başlayacaktır. Hedefi, Side ve Perge’dir. Seleukos Krallığı’nın bu yayılması karşısında çaresiz kalan Bergama Krallığı da, Roma ile ittifak kuracaktır.

M.Ö. 188’de Roma ile Büyük İskender’in komutanlarından Antiokhos arasında imzalanan Apameia Antlaşması, Bergama ve Seleukos Krallıkları ile Roma’nın Pamfilya topraklarındaki egemenlik alanlarını tanımlamıştır. Pamfilya, Bergama ve Seleukos Krallıkları arasında ikiye bölünmüş, ama antlaşmada tarafların sınırları kesin çizgilerle belirlenmemiştir. Metinden anlaşılan Bergama Krallığının, Perge dahil ve Aksu (Kestros) sınır olacak şekilde Batı Pamfilya’ya sahip olduğudur. Aspendos ile Side ise bağımsızlıklarını korumuş ve Romalıların bağdaşığı olmuşlardır.

Bu anlaşma sonrasında bu kez de Bergama Krallığı tüm Pamfilya’ya egemen olmak isteyecek, Aspendos, Side ve belki de Sillyon, ancak Roma’nın yardımları ile bağımsızlıklarını koruyabileceklerdir. Bölgenin tamamına egemen olma arzusu Bergama Kralı II. Attalos’u Güney Akdeniz’de bir limana sahip olmak üzere Attaleia kentini kurmak zorunda bırakacaktır.

HELENİSTİK KAPIYA İNEN ANA CADDE

Apemeia Anlaşması sonrasında Batı Pamfilya, Bergama Krallığına aitti; Perge ise, tümüyle özgür olmamakla birlikte, içişlerinde bağımsızdı. Bergama ile Seleukos Krallığı arasındaki sınır çizgisinde ise sürekli değişim söz konusuydu. Roma’nın bir gün verimli Pamfilya toprakları için mutlaka uygun bir savaş nedeni bulacağını çok iyi bilen son Bergama Kralı III. Attalos sürüp giden bu sorunu, “ölümümden sonra tüm topraklarım Roma’nındır” diyerek kansız biçimde çözecekti.

M.Ö. 133 Roma’nın Anadolu’ya fiilen girdiği yıl oldu. Anadolu’nun Romalılaşması başlamıştı. Romalılar önce Batı Anadolu’da Asia Eyaletini kurdular; ama Pamfilya bu eyaletin sınırları dışında kaldı. Bergama Krallığına ait Batı Pamfilya’nın Asia Eyaleti sınırlarına dahil edilip edilmediği ise bilinmiyor. Roma’nın gelişiyle birlikte bölgede yoğun bir imar faaliyeti de başlamış, bu vesileyle Perge Helenistik surlarının dışına taşmıştı.

Sezar döneminde Pamfilya, Asia Eyaletine dahil oldu. Onun öldürülmesi sonrasında Roma toprakları Oktavianus ile Marcus Antonius arasında bölüşülecek, Pamfiya da Antonius’un payına düşecekti. Küçük Asya şehirlerini Sezar katillerinin yanında yer almalarından ötürü cezalandıran Antonius, bunları Roma Müttefiki statüsünden çıkarınca Galatia Kralı Amyntas Doğu Pamfilya’ya egemen oldu. Batı Pamfilya da Asia Eyaletinin parçası olamaya devam etti.

YAYA KALDIRIMI VE DÜKKANLAR

Amyntas’ın ölümünden sonra oğullarının tahta geçmesine izin vermeyen Augustus, Galatia Eyaletini kurdu ve Batı ile Doğu Pamfilya’yı birleştirilerek tek eyalete dönüştürdü. Claudius ise ‘Lycia et Pamphylia Eyaleti’ kuracaktı. Havari Paulus’un ilk misyon seyahati de bu dönemde gerçekleşecek; Perge’den deniz yoluyla Antiochia’ya geçen Paulus dönüşte tekrar Perge’ye gelerek ünlü konuşmasını yapacaktı.

M.S. I. yüzyıldan itibaren Perge Roma’nın oluşturmakta olduğu dünya düzenine uyum sağlamıştı. Pax Romana’nın huzur ve güven ortamından yararlanılarak kentin güney kesimindeki Helenistik sur yıkılacak, Güney Hamamı ile Agora inşa edilecekti. 1. yüzyılın ortalarında ise, Gimnazyum ile Palaestra’nın inşaatı tamamlandı. Galba döneminde de, Pamfilya, Galatia ile birleşti.

Korsan korkusu nedeniyle Perge, Aspendos gibi bir çok Akdeniz antik kenti nehir boyunca birkaç kilometre içeride kurulmuştu. Korsan demek, aynı zamanda köle pazarı demekti. Pax Romana’ya kadar, Perge de insan ticareti ile iştigal etmişti. Yanlış anlaşılmasın, Roma bu ticareti yasaklamayacak, sadece devletleştirecekti.

Vespasian ‘Lycia et Pamphylia’ Eyaletini yeniden şekillendirip Likya ile Pamfilya’yı tek eyalet yaptı; Perge’ye de ‘neokoros’ unvanını verdi, yani ‘Tapınak Koruyucusu’. Efes’teki Artemis tapınağı kadar olmasa da, Perge de muhteşem bir Artemis tapınağına sahipti. Bugün halen bunun yeri belirlenebilmiş değil. Vespasian’ın ‘neokoros’ unvanını İmparator Domitian’ın bu tapınağa tanıdığı ‘iltica yetkisi’ izledi.

Suçu ne olursa olsun, Tapınak İltica Sınırına ulaşıp tapınağa bağışta bulunan suçluya mülki güçler artık dokunamıyor, buna da ‘iltica hakkı’ deniyordu. Tarımsal üretim ve dokumacılıktaki gelişmenin yanı sıra İskenderiye çıkışlı ticaret gemilerinin batıya ve kuzeybatıya yolculuklarında önemli bir ikmal durağı olan kentin, refahı giderek artıyordu.

YAYA KALDIRIMI VE DÜKKANLAR

Paulus’un dört misyon seyahatinin ikisinde Perge’ye uğramış olması kentin önemini ortaya koyuyor. Bunun nedeni Perge’de geniş bir Yahudi diasporasının varlığı. Aynı diaspora ciddi ticari etkinlik anlamına da geliyor. Yeri belirlenememiş olmakla birlikte kentte büyük bir Aziz Paulus Kilisesi olduğu da biliniyor. Artemis rahibesi Plancia Magna’nın finanse ettiği kapsamlı bir imar faaliyeti de metinlerde mevcut.

Plancii ailesi Roma dönemi Perge tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Plancius Rutilius Varus, Flavius’lar döneminde senatörlük yapmış, 70-72 yıllarında Bithinia ve Pontus Eyaletinin Prokonsülü olmuştur. Kızı Plancia Magna, Senator Gaius Julius Cornutus Tertullus ile evlenmiş ve yaşamı boyunca Perge’yi imar faaliyetleri ile yenilemeye ve zenginleştirmeye çalışmıştır.

AVLU

Helenistik kuleler ardındaki avlu Plancia’nın isteği doğrultusunda propaganda merkezine dönüştürülmüş, avlunun doğu duvarının içindeki nişlere Helen, batı duvarındaki nişlere de Romalı soyluların heykelleri yerleştirilmişti Panhellenia Şenliklerine katılma hakkı da bu dönemde kazanıldı. Şenlikler Helen kültürü ile bağlantılı olarak İmparator Hadrian tarafından başlatılmış ve Atina ‘Helenistik Dünya’nın başkenti seçilmişti. Helen kolonisi olarak kurulmuş olduklarını kanıtlamak kaydıyla Küçük Asya kentleri de katılım için Atina’ya başvurabiliyordu. Resmi başvuru Atina’daki komisyon tarafından incelenip kabul edilirse, şehir Panhellenia üyesi ilan ediliyordu. Resmi kabulden sonra, şehir kurucu veya kurucularının bronz heykelleri yaptırılıp Atina’ya gönderiliyor ve orada özel bir galeride sergileniyorlardı.

Geç Roma döneminde merkezi yönetimin giderek zayıflaması Küçük Asya’nın siyasi durumunda giderek belirsizlik yaratıyordu. Doğu sınırında Seleukos’lardan ayrılma Part Krallığı Roma açısından büyük sorun oluşturuyordu; 3. yüzyılda Sasanilerle bu durum daha da zorlaşacaktı. Valerian, Gallienus ve Tacitus döneminde Pamfilya, Roma garnizonlarının konuşlandırıldığı yer olmuştu. Sasaniler Kilikia’daki limanları dağıttıklarından, Side, Roma için önemli bir liman haline gelmişti. Pamfilya ise 3. yüzyılda hala zengin bir dönem yaşıyordu.

BAZİLİKA, 6. YÜZYIL

4. yüzyılda Isaurialılar Pamfilya’ya saldırlar. Pamfilya yeni savunma sistemleri kurup eskilerini onarak ayakta kalmaya çalışıyordu. 368-377 yılları arasında Isauria saldırıları güçlendirerek devam etti ve ancak Zenon’un İsaura kralı olmasından sonra Pamfilya’nın tahribatı durdu.

Doğu Roma İmparatorluğu dönemi Piskoposluk düzenlemelerinde Side Pamfilya’nın ilk Piskoposluk merkezi oldu, Perge de ikincisi. Kesin olmayan konu ise hangi şehrin Pamfilya’nın başkenti olduğuydu.

Attalia, bir çok antik kente göre oldukça geç kurulmuş bir şehirdi. Limanının coğrafi pozisyonu ve bugünkü Korkuteli hattı üzerinden Pisidya ile olan bağlantısı ona büyük bir ticari avantaj sağlıyor, bu nedenle de nüfusu giderek artıyordu. Perge ise, Halife Ömer zamanında başlayan Arap akınlarıyla insan kaybına uğruyor, savunmaya daha uygun olması nedeniyle insanlar Attalia’ya göç ediyorlardı. Perge tükeniyordu; çekirdek yerleşimi de Bizans dönemi sonrasında tümüyle terk edilecekti.

ANA CADDE VE HELENİSTİK KAPI

Helenistik kapı kentin sur sisteminin güney kapısını oluşturmaktadır. Perge’nin sembolü olan bu kapının önemli bir kısmı bugüne kadar gelmiştir. Roma döneminde işlev ve mimarisi değişikliklere uğramış, yuvarlak kulelerin arasına bir süs kapısı olan Hadrian Takı, bunun yanına da dört katlı kuleler eklenmiştir.

Helenistik Kapı, Halk Meclisi tarafından ‘Kentin Kızı’ unvanıyla onurlandırılmış Plancia Magna tarafından görkemli bir avluyla genişletilmiş ve mermerlerle kaplanmıştır. Kapı ve kuleler hem savunma amaçlıdır, hem de anıtsal yapılardır.

ROMA DÖNEMİ AGORA

Agora kentin ticari ve siyasi merkezidir. Ortasında bir avlu vardır, bunun çevresinde de bazılarının tabanı mozaikle kaplı olan dükkanlar yer almaktadır. Peş peşe gelen dükkanlardan birinin kapısı agoraya, diğerininki ise agorayı çevreleyen sokağa açılır. Arazinin eğimine bağlı olarak güney kanattaki dükkanlar iki katlıdır. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde agoranın batı girişi dışındaki ana girişleri duvar örülerek kapatılmış ve kuzey girişi de büyük olasılıkla kilise olarak kullanılmıştır.

SU KANALLARI

Perge’nin su sistemi, Romalılar sayesinde, gelişmiş bir yapıya sahiptir Kapalı bir kanal kentin kuzey ucundaki büyük çeşmeye temiz su sağlar. Çeşmenin arkasındaki havuzda biriken su, çeşmeden önündeki havuza, oradan da kuzey güney aksında 2 metre genişliğinde bir su kanalına akarak yaz sıcağında şehre serinlik sağlar. Bu kanal ana caddenin güneyindeki agoranın ortasında bir havuza kadar ulaşır. Agoradan sonra su ihtiyacı olan iki noktadan biri umumi tuvalettir. Su buradan akarak atık su kanalına geçer.

ANITSAL ÇEŞME (NYMPHAEUM)

Anıtsal çeşme, Perge’nin batı meydanında iki katlı olarak tasarlanmış ve mermer görünümlü kireç taşı ile inşa edilmiştir. Cephesi kolonlar, kemerler ve pedimentler (üçgen şeklinde süs) ile bezenmiştir. Büyük dörtgen bir havuz ve iki yanı kolonlu cepheden oluşan çeşmenin önünde yarım daire şeklinde su tekneleri bulunmaktadır. Çeşmenin güney ucundaki niş ilk kutsal su kaynağının olduğu yere yapılmıştır. Çeşmenin önünde ise, Nehir Tanrısı Kestros’un heykelinin bulunduğu bir havuz vardır. Bir başka anıtsal çeşme de kentin kuzey-güney yönüne doğru akropolun altında yer almaktadır. U biçiminde bir yapıdır.

GÜNEY HAMAMI, M.S. 1. YÜZYIL – 5. YÜZYIL

Şehrin bu kısmında Güney Hamamı yer alır. Evlerin çoğunda olanak bulunmadığından, hamam antik dünyada önemli bir merkezdir. Perge Güney Hamamı diğer Pamfilya şehirlerindekilere oranla daha büyük ve detaylıdır. Sıcak ve soğuk su ayrımı bulunan, buna göre çeşitli ısılarda odaların olduğu, ısıtma sistemi gelişmiş tam teşekküllü bir hamamdır. Temiz su yer altı borularından sağlanmaktadır.

Soğuk oda olarak adlandırılan frigidarium, sıcak oda olan tepidarium, giyinme odası ve palaestra denen jimnastik odasının yanı sıra, daha entelektüel faaliyetler için de odalar mevcuttur. Antalya Müzesindeki muhteşem mermer heykellerin önemli bir kısmı buradaki galerilerden, özellikle de Claudius Piso Galerisinden elde edilmiştir.

GÜNEY HAMAMI VE PALAESTRA

Kentin batı kapısı yakınındaki sütunlu cadde üzerinde yer alan gimnazyum, hem boyut, hem de korunaklılık bakımından Küçük Asya’daki en önemli örneklerden biridir. Yeri tam olarak bilinmekle birlikte yapı henüz gün ışığına çıkarılabilmiş değildir.

Romalı, Güney Hamamına eklediği palaestra ile hamama, deyim yerinde ise, ‘fitness center’ işlevi kazandırmıştır. Spor yapılan bu üstü açık, sütunlarla çevrili bölümde Romalının pratik zekası, su ile beden aktivitesini bir araya getirmiştir.

NEKROPOL

Kentin mezarlığı olan ‘Ölüler Şehri’ anlamındaki nekropol iki dönümlük bir araziye yayılmış olup 1991’de taş almaya gelen DSİ dozerlerince fark edilmiştir. Bu alanda, daha önce örneğine rastlanmamış anıtsal lahit mezarlar bulunmuştur. Antik dönemde tüm tepe hem nekropol, hem de taş ocağı olarak kullanılmıştır.

Şehrin bu kesiminden elde edilmiş yüksek kaideler üzerine kurulu anıt mezarlar, oda-mezarlar ve değişik tiplerdeki lahitler Antalya Müzesinin Ölü Kültü Salonunda sergilenmektedir.

STADYUM, 2. YÜZYIL

Anadolu’daki ikinci büyük stadyum olan Perge stadyumu oldukça iyi durumdadır. Yapının pisti 34 metre genişliğinde, 234 metre uzunluğunda ve at nalı şeklindedir. M.S. 2. yüzyılda 12 bin kişi için yapılmıştır. Stadyumun bir ucunu geniş bir anıtsal kapı oluşturur, öteki ucu ise yuvarlak biçimde döner. Oturma alanlarının arka ve alt kısımlarında girişi dışarıdan olan dükkanlar vardır.

TİYATRO

Yunan tarzındaki tiyatro yaklaşık 14 bin kişiliktir. Roma döneminde gladyatör ve vahşi hayvan gösterileri için yeniden düzenlenmiştir. Bu amaca hizmet etmek üzere sahnenin önüne bir koruyucu perde eklenerek seyircilerin tiyatroya girişi sahnenin iki yanından sağlanmıştır.

Tiyatronun sahnesi Dionisus’un yaşamından tasvirler ve nehir tanrısı Kestrus’u temsil eden mermer rölyeflerle süslenmiştir. Kazılar sırasında Hermes ve Marsyas da dahil fazla sayıda heykel buradan çıkarılmıştır. Bunlar Antalya Müzesinin Perge Tiyatrosu Salonunda sergilenmektedir.